Aşkın Sureti
Aşkın sureti her şey içinde
Varlığınla baş başayım yokluk içinde
İki dünya arasında hasret içinde
Sen kendi içinde hapsini sona erdir gel
Sev sevilmeden sevmeyi
Aldanma bu yalan dünyaya
ne kalmış geriye ölümden gayrı insana
Aşkın Sureti…
Sığıntı ve çalıntı mizaçları yad ettikçe, ısrarcı ve mülkiyetçi bir sağanağın rahmet bildiğimiz dem’inde saklıyız ve usul usul yükselirken rast geldiğimiz en görkemli düşün seyrinde konuyoruz bir yakasından diğerine o aşkın mecazi saflığında kurulmuş olduğumuz sırça köşk ki milat bildiğimiz en istikrarsız sağanak iken yine ve yeniden yakalandığımız ya da yakalanma ihtimalinin her dem payidar olduğu.
Bir serenatmışçasına ya da bir rivayet…
Bir gölgeye esir olmaktansa aydınlığın nüksettiği bir pencerenin pervazına tünemek kadar sıra dışı bir isyan iken karanın çalıntı lehçesinden dökülen o dokunaklı güfte.
Bir sureti var mı da aşkın, rast geldiğimizde tanınamazlıktan geliyoruz yoksa bir külfet mi de yüreğe ağır gelen ve her nasılsa o tınısını asla yok sayamıyoruz…
Nicedir illeti gönlün ve nicedir en saf yenilgisi yüzü suyu hürmetine şu devran iken en çalıntı mizacı, tedirgin bir yok oluşta peyda olmuş yüz görümü bir mutluluğa kucak açmak üzere iken sefilce yenik düştüğümüz belki de görmezden gelmenin bir delaleti.
Sıradan bir yaşantının nüktedan çığlığı mı yoksa aşk?
Yoksa’ları noksan bir soru imlecinden ibaret mi yoksa o beyhude ısrarı gönülsüz bir kuş iken, her nasılsa tünediği yürekte aşkı buyur eden…
Sanrılardan ibaret bir ömrün güdümünde ve en sancılı kıyım iken sefil ve bağnaz bir kerametten ibaret.
Bir düş’ün en düşkün imgesi hatta bir gölgenin sığdırdığı ama sığınamadığı en vakur dokunuş yine de mabedi yüreğin hele ki o tefekkür yok mu, mümin bir var oluşu en yükseğe yerleştiren.
Pervasız imgeler tokalaştıkça en bariz yenilgiden arda kalan ve en kırık notalar yine, o doğurgan sevinçlerden bir adım öteye geçemezken ve kuluçkaya yatan bir coşku kadar çoğalmaya muktedir hele ki görmezden gelmenin mümkün olmadığı bir yetinin muktedir olduğu…
Israrcı kelamlar peyda oldukça ve rütbesi yükseldikçe insan denen tufanın hele ki yenilgi addedilen bir aşkı mabet bildikçe yürek…
Yengilerin tezahürü ve bilek gücü ile kazanılmışlığın en net göstergesi hele ki kırağı çalan bir acıyı nöbet eylemişken o düşkün tufandaki en hüküm baz yenilgiden arda kalan: Bazen bir safsatadan öteye gitmeyen bazense en anlamsız ve sıra dışı bir kavmin kayıp hayallerini iz bilmekten öteye geçemezken.
Kıvrık ve dolambaçlı suretlerin savsakladığı o ansız ve sızısız bir rahmeti payidar kılmaktan da öte aslında aşkın düşkün ve işkilli telaşında, satır arası bir müebbet iken çarptırıldığınız ömür billâh yükümlü olmakla kalmayıp, çalkantılı mizaçlarda dur durak bilmeden asılı kaldığınız ya da asmaya mecbur kılındığınız: Kâh düne dair kâh yarını olmayan yine de an’dan ne uzak ne de yakın kısaca izafi bir tümce hatta rahvan bir izdüşümü, gölgelerin indinde ve nasıl da soluksuz kaldığınız bir ömrün güncesinden taşan hele ki o izafi tınısını duymazdan gelemediğiniz ve her nasılsa ömür yettiğince yâd edip, hayali gözlerinizden silinmeyecek an asil acı ve mutluluğun kıvamımda kaybolup gittiğiniz.
Yazar : Y. GÜLÜM
alıntı